31 Ocak 2012 Salı

black swanlaştıramadığım bir insandı kendisi

gelenlerle gidenler arasında yaşadığım hayatta ne kimsenin geleni ne de gideni olmayı becerememiş biri olarak galiba en iyi yaptığım toplu taşıma ile bir yerlere gidip bir yerlerden gelme..
ya burdan yakışıklı, karizmatik ve güzel parfüm kokup toplu taşımalara binen ağbimlere sesleniyorum: böle bomboş otobüste cam kenarında tek başına oturan bi bağyan gördüğünüzde lütfen es geçip gitmeyiverin sonra siz oturmuyorsunuz doluyor toplu taşıma ya bir yaşlı teyzedir ya kokan bir amcadır ya bir apaçidir bişidir gelip oturuyor o bağyanın yanına sonra gayet romantik adrenalin dolu geçecek otobüs yolculuğu o bağyan için işkence haline dönüyor sen tabi siki taşşağı salıp oturuyon orda hatun matun kesiyon neyse işte sinirleniyorum yani yapmayın etmeyin diyorum sadece..
ya neyse onu bunu boşver de sakin sakin fucked up diyelim biz arkadaş:

10 Aralık 2011 Cumartesi

rüyamda seni gördüm.

O kadar şekerdi ki hiç birşey söyleyemedim.. yavrumun fermuarı açıktı, sevimli sevimli arkadaşlarıyla konuşuyordu, gidip nasıl deseydim fermuarın açık kalmış diye. hani böyle sevgilim olsun dediğim cinsten değil de daha çok oğlum olsa böyle olsa sarsam alsam kolumun altına dediklerimden..
ayrılık bana yeni bir şey daha farkettirdi, ben ki insanları inceleyip onlara hikayeler yazmaktan inanılmaz keyif alan hatun yıllardır insanlara bakmaz olmuşum. hep bir mesaj attı mı, acaba şimdi nerde, yemeğini yedi mi, uyandı mı, dişçiyle randevusu nasıl geçti, sınavı nasıldı, sunum da heyecanlandı mı, yau sanane be kızım koskoca adam bilmiyor mu nasıl yaşayacağını. bilmiyor anacım bunların bazı cinsi böyle işte hep bir kadın baksın onlara hep bir kadın düşünsün onları derken ben benlikten çıkmışım haberim olmamış.
sonuçta 2 haftadır önümde oturan bu şirin mi şirin çocuğu bir anne oğluna nasıl hayransa öyle bakıp bakıp duruyorum, acaba hoşlandığı bir kız var mı diye bakışlarını takip etmeler, bir kızın çatalı uluorta meydan da iken anında kafamı çevirip o da gördü mü gördüyse bakma süresi ne kadardı, acaba o an kızla ilgili fantezi kurdu mu diye düşünüp duruyorum, tabi arada derste dinliyorum yaani o kadar da değilde.. gerçi bir yandan bide kızların şu çatal gösterme, popo lobu meydanda gezme olayı var ki nasıl ifritim. sen giyin, süslen, parfümünü sala sala göster kendini, kızın teki açmış çatalı tüm gözler orda, e ben de açaydım çatalı ne diye saatlerimi verdim kuaförde, banyoda. son moda da loblar meydanda şu taytlar çıktı çıkalı. tayt dediğin bana kışları külotlu çorap görevi gören şeydir, bi de yakında yogaya başlıcam sanırım orda lazımmış işte. ne diye okulda, barda, restoranda loblar meydanda gezersiniz de millet bir tek size bakar, kevaşelik resmen bu. ben giysem dolansam ortada otobüste metrobüste tacize uğrarım ancak, dönüpte bakan olmaz o loblara valla billa.
yoga da demişken yau ben yıllar yılı yoga yapanlarla dalga geçtim, ne ula öle tütsü kokuları içinde uğuldayarak el-kol hareketleri, ya bunlar entel dantellerin uydurduğu, evde kalmışların, mastürbasyon yapmayı beceremeyenlerin kendi kendilerine uydurdukları bişey derken, içimde bir yoga aşkı varmış ki dillere destan bir aşkmış yeni haberimiz oldu. gideceğiz bakalım haftaya huzur bulmaya. gerçi bu aşk fitnesstan üşenen, ıyyy ne öyle terli terli zaten otobüsle dolmuşla gidecem o zıpçıktı fitness centerlara çok da paraymış yavrukuşum beni bozar bu işler diye şakıyan bir bünyenin ürünü ama olsun işte heveslendim bir kere.

5 Aralık 2011 Pazartesi

bazen rüya zannederiz gerçek dünyayı ya işte bunu anladım..



Bugün sütyenimle vedalaştım. Zor bir andı her vedanın yaşandığı andaki gibi. İlişkilerimizde somut objelere ne de çok anlam yüklüyoruz, belki de karşımızda anlam yükleyebileceğimiz bir adam olmamasından kaynaklanıyordur bu. Ama senelerdir giydiğim, solmaktan, eskimekten yüzüne bile bakılmayacak bir sütyenin ne işi vardı hayatımda bunca yıldır. Acaba hangi anlarda vücudumdaydı, hangi anlara kendini hapsetmişti. Ve hangi anda bir ilişkinin özeti oluvermişti.
Ama bugün vedalaştım kendisiyle, iyice pörsümüştü, giymeye değmezdi, kısa bir süre geri dönüşümde hangi gruba dahil etsem diye düşündüm, en makulu plastik grubu olsa gerek, polyesterde plastik grubuna dahil değil mi zaten? Keşke kafamı bu aşksal bilimlerden ziyade beşeri bilimlere verebilsem, nassıl da başarılı bir insan olurdum ben bile inanamazdım. Artık yaşım bu zihin oyunlarını kaldıramayacak kadar geçkin, başarısızlığımı ve mutsuzluğumu kelimeler ile kandıramayacak kadar da yetişkin.
Gecenin de mottosu bu olsun en azından: "No more dreaming like a girl so in love with the wrong world" Olmadı mı?

1 Aralık 2011 Perşembe

herşey birşarkıbirfilmbirresimle başladı.

Kadınların evlendikleri adamın soyadını kanunlar aracılığıya zorla kullanması ne kadar saçma birşeydir gerçektende.
Hadi babamızınkini kullanıyoruz, adamın o kadar spermden sonra buna hakkı var elbette de hayatımızın bir aşamasında tanıştığımız, belki o gün orda olmasak o kararı almasak o imzayı atmasak hayatta karşılaşma olasılığımız fizikçiler tarafından bile hesaplandığında babamızın spermlerinin annemizin yumurtalığını döllemesinden daha az olduğu bir adamın soyadını neden kullanalım.
Acaba bu da sperm-yumurta ilişkisine mi dayanmakta? tamam belki imzayı attığımız andan itibaren o adamın spermleriyle uzun mesailer yapıcaz ama ya ben o spermi yumurtalığımda değil de yüzümde seviyorsam ne alakası var yani annemizin babamız tarafından döllendiği andaki bizimde otomatikman soyadını aldığımız gerçeğiyle.
Böyle anlarda herşeyin geçmişini, soyunu sopunu bilen insanlarla çevrili olmadığıma çok yanıyorum. şimdi bana gelse anlatsa kadınların erkeklerin soyadını kullanma sebebini. Neyse biraz google search de işimizi görür sanırım: http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2010/mar/15/married-women-husbands-surname. Tarihi ile ilgili birşey bulmak güç googledaki bilgi kirliliği içerisinde..
Dünyanın her yerinde tartışılan temel soru/sorunlardan biri elbette bu. ben spermlerle giriş yaptım gerçi ama can sıkıcı konulardan biri de bu bence hayatta.
Ülkemizde bunları konuşmak bunlar üzerinde düşünmek lezbiyen bir feminist olduğun fikrini de beraberinde getirdiği için annelerimizle bile oturup bu konuları konuşmaya fırsatımız olmuyor. Tabi şu durumda anne ya babamın spermleri seni dölledi diye onun soyadını almam çok saçma diye konuya girsem annemin bu konuyu konuşma fikrime pek sıcak bakmayacağı da apaçık ortada olsa gerek.
Son yıllarda yasal düzenlemelerle kadının varlığını biraz olsa kabul etmeyi başarabilen yöneticilerimiz sayesinde kendi soyadını kullanma hakkını alabildik - haklar alınmaz verilen diyenin ağzının ortasına terlikle çarparım şu an çok temiz- ama topluma bunu kabul ettirmek gerçekten zor bir süreç ki medeniyet seviyesinin bizden çook yukarılarda olduğunu düşündüğümüz/düşünmekten ayrı bir haz duyduğumuz ülkelerde bile bu tartışılmaya devam ederken gel de bunu fatma teyzeyle hüseyin amcaya anlatıver.
Bide seviyor bizim kızlarımız sevgilisinin soyadının hatta hoşlandığı herifin soyadının kendi ismiyle uyumunu kontrol etmeyi, işte bir şekilde şartlanmışız/şartlınıyoruz bu soyad olayına.
Ben niye taktim peki bu kadar acaba? belki de spermle en bağlantılı konu buydu benim için ve ben spermden bahsetmek istedim.
Kal sağlıcakla.

20 Ekim 2010 Çarşamba

onemovie

Into the Wild, from Sean Penn

"If we admit that human life can be ruled by reason, then all possibility of life is destroyed."







onepicture

Bouquet of sunflowers, a painting by Claude Oscar Monet, Metropolitan Museum of Art - New York







  

onesong

one song
one film
one picture dedim adına
ardından one love gelmeli!!